Kahrolsun bağzı gitmeler




"Sadece 10 gün kaldı. Sonra Berlin başlıyor." 21.07.2010- İstiklal caddesinde bir yerlerde..

Vizemi almayı beklerken yazmışım bunları... Hep böyle oluyor, taşınırken ilk kitapları topluyorum. İçlerine bakarken karaladığım ne varsa gözüm takılıyor, okumaya başlıyorum ve toplanamıyorum...
Şu an evin içi 3 TOMA gücünde dağılmış durumda... Ben de pek farklı değilim açıkçası. Hani hep ertelenen ama orada durduğu için rahatsız eden "yapılması gereken" şeyler vardır; ertelemek içteki kuruntuyu ortadan kaldırmaz ama günü kurtarır. Son zamanlarda böyleydim, baktım bir yerden başlamak gerek; önce "olmayınca olmuyormuş" demesini öğrendim. Ve karar verdim. Dönüyorum. Kesin dönüş. 

Bileti alana kadar, dillendirmedim sesli sesli pek. Tek yön tuşuna basıp bilet almak zormuş. 
Eşyaları toparlarken her birinin anısıyla yüzleşmek de.
Berlin'i sevmek zordu başlarda, başka gitmelerden gelmiştim onlarla boğuşuyordum.
Alışmak daha zor olmadı, havasına bile. Şikayetim asla Berlin'in kendisinden olmadı.
Dönüyorum demek en zoru oldu. 
Acısı iyice koymadan, telaşın içinde kalsın hislerim diye en az zamanı tanıdım kendime. 
Uzadıkça sızı artar, bilirim. 

"Du bist verrückt mein Kind. Du musst nach Berlin" 

Bu sözü hiç duymadan daha, ne kadar doğru olduğunu gördüm. Biri benden önce demiş diye hayıflandım. 

Güzel gülen, farklı düşünen, iyi konuşan, çok yazan, pek eğlenen, değişik bakan ama herkesin de aynı masada oturabildiği bir sürü insanı kattı Berlin hayatıma. Berlin'i sevdim, Berlin'de olanlardan ötürü...

Sonra Berlin'i Berlin olduğu için sevdim. Bıkmadan yürüdüğüm caddelerini, uyumadan gezdiğim barlarını, sakınmadan konuşabildiğim cümlelerime, kısaca en özgür halime ev sahipliği yaptığı için sevdim. 

Ben yine kutulara döneyim, sonra gitmeme daha az da olsa varken ıhlamur kokan sokaklara...

Kalan sağlar benimdir.

Berlin, you take my breath away.

4 yorum: