kilise duvarı ve endoktrinasyon

 


yer: kirche am südstern. müslüman mahallesinde toptan fiyatına perakende salyangoz satışı yapmışlar resmen. 

bu arada "geçerken bir bakmaya" girdiğimde pazar günüydü, içeride müzikalitesi ve coşkusu yüksek bir ibadet vardı. tavsiye ederim.  

maradona good, pele better...

ahir zamanı idrak ettiğimiz şu günlerde, küfrün kol gezdiği berlin sokaklarında "i'lâ-yı kelimetullah"ın 50 tonu ile karşılaşmak mümkün. 


 ps: uzun bir aradan sonra takımdan ayrı düz koşulara başlama tadında bir post olsun bu da.

futbol, entegrasyon ve döner

almanların kendi aralarında en çok konuştuğu konu tatilde nereye gittikleri iken sohbete bir "çirkin ördek yavrusu" dahil olduğunda konu dönüp dolaşıp entegrasyona bağlanıyor. dönem dönem "bağlantı noktası" değişse de bağlam değişmiyor. son yıllarda mülteci sayısının da artmasıyla islam meselenin sosu iken dünya kupasından avrupa şampiyonasına futbol ön plana çıkıyor "bağlantı noktası" olarak. "mesut özil vakası" daha geniş ve detaylı bir hatta birkaç yazıyı hak ediyor. ayrıca konunun genelde pek üzerinde durulmamasına rağmen şahsen kafa yorduğum ve önemsediğim "yurt dışında taraftarlık" veçhesi de var fakat bunlardan önce uzun süre önce youtube'da denk geldiğim ve üzerine yazmayı sabah çalan cep telefonu alarmı gibi sürekli ertelediğim bir röportajı konu edinmek istedim. röportaj, değil liselilerin master yapanların dahi bilmeyeceği dönemden. birçok açıdan garipliklerle dolu 90'ların sonundan bildiriyorum. milenyum çılgınlığının, metalik grinin dünyayı işgalinin, 2012 yılında maya takviminin sebep olduğundan çok daha büyük bir kaos söylentisine sebep olan windows takviminin bitişinin hemen öncesi: 98-99 sezonu. galatasaray'ın uefa kupasını kazanmasından sonra yurtdışına giden futbolcularda artış görünse de futbolcu ihracatının hala milli gurur olduğu ve coşkuyla karşılandığı yıllar. nihatlı sociadad'ın bile öncesi sonuçta. haberde de bahsedildiği üzere 7 milyon markla schalke 04'ün en pahalı transferi olan hami mandıralı ile yapılan röportajdan bahsediyorum. röportajın bir diğer konuğu ise ünal alpugan. almanya'da babalar günü olan christi himmelsfahrt'ta gerçekleştirilen röportajda arkada dönen döner gibi fantastik ögeler var. izlerken konu türkiye olduğunda hala ve ısrarla arka planda tarkan'ın şıkıdım şarkısını çalan televizyon programı izliyormuşum gibi hissetmiştim.

lafı çok uzatmayıp şuraya videoyu iliştireyim. 

bu arada aklımda hami'nin kendisine sorulan "almanca öğrenecek misin?" sorusuna verdiği "ben buraya dil öğrenmeye değil top oynamaya geldim" cevabı var ama bu bilgiyi nereden edindim, doğru mu yoksa yine bir kaynak belirtmeyen ekşi'deki şu entry'de geçen
- almanca nasıl?
- bana dediler, almanca öğreneceksin. ben bu yaştan sonra almanca öğrenip ne yapacağım? diyaloğunu yıllar önce okuyup zamanla kafamda dönüştürdüm mü, bilemiyorum.

buyursunlar: