sevan ne yapmaz

anayasa 90. madde:


handyside kararı


türkçesi:

"denetim görevi mahkeme’yi, 'demokratik bir toplumu' niteleyen ilkelere azami dikkat göstermeye zorlamaktadır. ifade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. ifade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen 'haber' ve 'düşünceler' için değil, ama ayrıca devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. bu demektir ki, başka şeyler bir yana, bu alanda getirilen her 'formalite', 'koşul', 'yasak' ve 'ceza', izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır."
[bu  vesileyle "not only... but also"nun "but also"sunu "ama ayrıca"  diye çeviren zihniyete de hususen selam ederim.]

bildiğiniz gibi sevan nişanyan halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama suçundan 13,5 ay cezaya çarptırılıdı. ondan bir süre önce de fazıl say dini değerleri aşağıladığı gerekçesiyle 10 ay cezaya çarptırılmıştı.

neyin hakaret olduğu konusuna kafa yormamız lazım öncelikle.

mesela "allah yok, din yalan" demek hakaret mi? adam allah'ın varlığına da, dini doğruluğuna da inanmıyor işte. ne yapsın, sen kendini iyi hisset diye "allah var, dininizde çok süper, hak bir din ama işte ben iman ehlinden olamadım. bend e böyleyim işte, her gün dua ediyorum allah'a, bekliyoruz bakalım" mı desin?

bu meseleyi konuştuğum müslüman arkadaşlarıma sorduğum soru şu oluyor: "muhammed yalancıdır demek sizce hakaret midir?" aldığım cevap genelde "evet oluyor. "peki müslüman olmayan biri 'muhammed yalancıdır' demiş olmuyor mu?" dediğimde önce garipseyen bakışlarla karşılıyorum, "biri 'ben peygamberim, beni allah gönderdi, melek vasıtasıyla benimle konuşuyor, bunlar da onun kelamı' diyor, buna inanmayan biri de aslında 'sana inanmıyorum, yalan söylüyorsun demiş olmuyor mu?" dediğimde ise "inanmayabilir ama yalancı diyemez!" gibi cevaplar alıyorum genelde.

"neye hakaret diyeceğiz?" meselesine kıstas olarak "bir tarafın kendisini hakarete uğramış hissetmesi" dile getiriliyor. bu durumda peygamberden bahsederken hazreti demeyen, allah kelimesini büyük harfle yazmayanları uyaran bir "hassasiyet"i temel almamaız öngörülüyor demektir. en son geçenlerde "emekli vaiz" ifadesini hakaret telakki edip stüdyo terk edeni vardı, görmüşsünüzdür.

bu seviyeden neşet edecek "bir arada yaşama kültürü" neye deva olur, bilemiyorum?

müslüman olma iddiasında olan biriyim, doğrusunu allah bilir. "dine hakaret" diye birşey varsa yukarıda söylenenlerden dine hakaret devşiren zihniyetten bunun şöyle birşey olduğunu düşünüyorum:
mesela ismail karaosmanoğlu.

veya...

başbakanımıza dokunmak bile inanın bence ibadettir.

tayyip'i üzmek allah'ı üzmektir.

başbakanımız bizim için ikinci peygamber gibidir.

türkiye'ye en son gidişimde gördüğüm şu var bir de mesela...


(bkz. daha gider bu)

açılan davalara, verilen cezalara bakınca türkiye'de islam dışındaki dinlere, inançlara, "weltanschauung"lara "saygıda kusur edilmediği" naifliğine kapılmanız pek mümkün.

maalesef durum biraz farklı tabii ki.

mesela mahmut macit örneği var elimizde, kendisi akparti ankara il yönetim kurulu üyesi.

burada hem hakaret hem de nefret suçu söz konusu. aleviler ve ateistler başta olmak üzere birçok gruba yapılan sayısız hakareti bulmak zor olmadığı gibi, sıralamak da marifet değil. her "ima"dan nem kapanlar yılalrdır birçok mizah dergisinde budistler, hıristiyanlar, ateistler ile ilgili sayısız karikatür olmasından rahatsızlık duymuyor. hatta ermeni, alevi, rum, ateist, dinsiz gibi kelimeleri küfür niyetine kullanmanın yanı sıra aynı cümle içerisinde farklı birçok hakareti sıralamaktan da imtina etmiyor. "aaa, var mı gerçekten öyle şeyler?" diye şaşkınlığa düşenler, sadece sevan nişanyan'ın facebook'ta veya blogunda yayınladığı yazıların altındaki yorumlara bakmaları durumunda konu hakkındaki cehaletlerini giderecek yeterince misale vasıl olacaktır.

bu noktaya "dine hakaret" konusundaki iki yüzlülüğü belirtmek için değindim.

bu ikiyüzlülük ve seviye üzerinden hiçbir meseleyi tartışamayız.

dine hakaret meselesinin genel olarak "nefret söylemi" üzerinden ele alınması gerektiğini düşünüyorum. bireye düşenin ise dine, dini değere saygı beklemenin ötesinde yaşadığı dinin diğer insanları saygı duymasına sebep olup olmadığına kafa yormak olduğuna inanıyorum. ama bütün bunlar ancak başka bir düzlem ve samimiyet yakalandığında tartışılabilecek konular. o zamana kadar illa "dine hakaret etmek isteyen" varsa beni bulsun, gelsin yanımda içini döksün! sonuna kadar dinleyeceğimi ve şikayetçi olmayacağımı burada beyan ederim.

malum önümüz ramazan, mübarek ay birçokları tarafından "saygı" kavramı üzerinden oruç tutmayanlara hiç birşey yapılmazsa bile "laf çakılmaya" çalışıldığı "on bir ayın sultası"na döndürülüyor.

yapmayın etmeyin...

oruç bireysel bir ibadettir ve saygı duyulan değil tutulan birşeydir.

bu vesileyle tüm müslümanlara hayırlı ramazanlar dilerim.

yarın (05.07.2013 cuma) sevan nişanyan paul-lincke-ufar 44a adresinde bulunan komkar'da "türkiye'de ifade özgürlüğü" konulu bir konuşma yapacak, haberiniz olsun. [facebook etkinliği]

ps: "gazeteci olsam sevan nişanyan ile ilgili bir olayda böyle başlık atarım" dediğim ifadeyi bu vesile ile başlık olarak kullanayım dedim, içerik ile alakası yoktur.  

2 yorum: