Koruyucu aile ve kültürler catismasi


Türkiye'de son zamanlarda medyayi en mesgul eden konulardan birisi koruyucu ailelere verilen Türk cocuklari. Resmi rakamlara göre Hollanda'da 30.000 cocuk devletin (genclik dairelerinin) korumasi altindaymis. Bildigim kadariyla Almanya'da herhangi bir sayi henüz açıklanmadı. Bu konu hakkindaki kisisel görüsümü belirtmeden önce sürecin nasil isledigini anlatmak istiyorum. Cünkü medyada karsilastigimiz haberlerde olayin sadece haber degeri olan kismi anlatiliyor.

Alman anayasasinin 6. paragrafinin 2 cümlesinde su ibare bulunur: "Pflege und Erziehung sind das natürliche Recht der Eltern und die zuvorderst ihnen obliegende Pflicht." [Cocuklarin bakimi ve egitimi ebeveynlerin dogal hakki olup ilk asamada onlara verilmis birer zorunluluktur] Yani devlet sunu söylüyor: "Cocuklarinin bakimi ve egitiminden ebeveynler sorumludur, cocugun tehlikelere karsi korunamadigi ve gelisimlerinin olumsuz etkilenecegi bir durum söz konusu oldugunda ise benim nöbetci kurumum bunu takip eder ve gerektiginde cocugunuzu devlet himayesine alirim. Tek bir yasanin bunun icin yeterli olmayacagini düsünen Alman Devleti, sosyal yasalarin [
SGB VII] icinde nöbetci kurum olarak tabir ettigi, genclik yardimlarini saglamakla mükellef Genclik Dairelerini [Jugendamt] ve Aile Mahkemelerini acikca belirtir. Genclik Daireleri, bir cocugun gelisimini olumsuz etkileyen faktorleri tesbit etmesi durumunda Aile Mahkemleri'nin onayi olmadan da aile ile iletisim kurup, duruma müdahele edebilir.

Peki hangi durumlarda müdahele edilir? "Kindeswohlgefährdung" yani cocugun gelisimini olumsuz etkileyen faktör olarak tercüme edebilecegimiz kavram, aslinda ebeyenlerin görevini yerine getirmedigi kanisinda olan devlet icin bir cok sey olabilir. Bunu basit bir örnek ile söyle aciklayabiliriz. Benim de bizzat karsilastigim bir olayda, Polisler 15 yasindaki bir Türk gencini adam yaralama sikayetiyle ifade vermeye cagirirlar. Genc ücüncü uyarida da  mahkemeye gitmeyince, hakim cocugun polis zoruyla getirilmesini ister. Polisler cocugu almaya gittiklerinde, baba sinirlenerek oglunu dövmeye baslar. Polisler cocugu babanin elinden zor alirlar. Cocugun dayak yedigi zaman, devlet icin bir "Kindeswohlgefährdung"dur [gelisimi olumsuz etkileyen faktör]. Olaya sahit olan polisler yasal olarak Genclik Dairesi'ne haber vermek zorundadir. Genclik Dairesi gelir ve o gün icin cocugun velayetini Aile Mahkemleri'nin karariyla alir. Daha sonra cocuk aile ile görüstürülerek olay tatliya baglanmis ve cocuk ailesinin yanina geri dönmüstür.

Cocugun gelisimini olumsuz etkileyen faktörlerin basinda cinsel istismar, siddet, saglik sorunlari, yetersiz beslenme, ebeveynlerin uyusturucu kullanmasi vs. gelir. Iste bu noktadan sonra olaya koruyucu aileler girer. Genclik Daireleri ebeveynlerin görevlerini yerine getiremedigini tespit ettikleri anda Aile Mahkemeleri cocugun vesayetini alip Genclik Daireleri'ne veririr.

Daha cok mekanik olarak isleyen bu sürecte ailelerin kültürel olarak cocuklarini kendi dini ve kültürel benzerlikteki ailelerde bakilmasini istemeleri son derece insani bir istek. Bu istegin karsilanmasi ise su sartlarda Türk ya da müslüman koruyucu aile sayisinin düsüklügü nedeniyle mümkün degil. Önümüzdeki günlerde büyük bir artis da beklemiyorum acikcasi. Almanya'da hristiyan felsefesini benimsemis insanlarin koruyucu aile olmasi cok dogal. Isin genelinde misyonerlestirme gibi bir amac oldugunu sanmiyorum. Ancak "merhamet" kavraminin dindar cevrelerde daha yaygin oldugu icin dinin geregi koruyucu aile olanlarin bulundugunu tahmin edebiliyorum.

Millet olarak hep reaksiyon halindeyiz. Futbolda bile golü yedikten sonra iyi oynamaya baslariz. Dünyamiz aksiyondan ziyade reaksiyon üzerine kurulmustur. Kac haftadir takip ediyorum kimse kalkip "Yahu bu cocuklari niye almislar, ailelerinin sucu neymis?" tarzinda laflar etmiyor. Bazi olgulari "Almanlar cocuklarimizi hristiyan yapmak istiyor" argümani ile aciklamak daha kolay geliyor cünkü. Milli degerlerimize göre cocuk itaatkar olmali ve büyüklerine saygiyi ögrenmeli. Ögrensin tabii ama genelde dayak ile oluyor bu. Bir de Almanya'daki Türk cocuklarinin evde siddete ugrama oranlari Alman yasitlarina  nazaran 3 kat daha fazla. Bir Türk cocugunun annesinin babasindan dayak yeme olasiligi Türkiye'de son on yilda yüzde 1400 artmis durumda. Hala aslanim, kocum diye seviyoruz ogullarimizi. "Ögretmenin vurdugu yerde gül biter"in Almancasini söyleyeyim mi size? "Körperverletzung" yani adam yaralama. 


"Koca bu sever de döver de, birak simdi istatistiklerden konusmayi pedagog bey! Tokatin acisini bilen cocuk bir daha yapmaz."

Birileri bizim cocuklarimizi hristiyan yapmak istiyorsa, -ki bu söylemin Almanya'daki Türklere zarar verdigini kanisindayim- bunda birinci etken cocuklarini istemeden de olsa onlarin kucagina atan ailelerdir. Zira meslek hayatim boyunca ailesinden alinan bircok cocuk ve genc gördüm. Hangi kosullarda büyüdüklerini gördükten sonar iyi ki varsin Jugendamt demisligim bile vardir hani.


Bu kadar tespitten sonra "Anca konusup duruyorsun nedir cözüm önerin?" demezler mi? 


Türk ve müslüman kökenli koruyucu aile sayisinin artilirmasi, cok kültürlü cocuk yurtlarinin kurulmasi ve türk kökenli pedagoglarin ve ilahiyatcilarin böyle yurtlarda calistirilmasi, Genclik Daireleri'nde calismak üzere Türk genclerinin tesvik edilmesi ve ailelerin daha fazla sosyal danismanlik alabilecekleri aile merkezlerinin olusturulmasi.
Bu alandaki eksiklikler giderilmek isteniyorsa öncelikle konustugumuz dile dikkat etmemiz gerekiyor. Misyonerlik suclamalari Genclik Daireleri ile olusturulmak istenen isbirligine zarar verebilir.
Bir acidan da düsünmemiz gereken önemli bir nokta ise, hangi konu/problemlerin hangi önceliklere sahip oldugu.
Bir hocam hep söyle derdi: "Agresyon dogustandir ve hayatta kalabilmeyi saglar, siddet ise sonradan ögrenilir ve hayati mahveder." Bir siddet toplumu oldugumuzun farkina varip, gec olmadan cocuklarimizi böyle bir hayat tarzindan kurtarmamiz gerek.

2 yorum:

  1. Ustad merhabalar ,
    Bizim burada Britanyada da foster care yada foster family tabir edilen koruyucu aile sistemi var ve bu aileler daha sonra bu cocuklari kendi evlatlari gibi sevip tamamen evlat ediniyorlar.

    Genelde bu cocuklar ve bebekler Britanyanin red neckleri tabir edilen uyusturucu muptelasi,saldirgan ve tipik Anglo Sakson ailelerinden aliniyor.
    Iste benim tanidigim bircok aile Singapur lu Budist ,Hindistanli Hindu yada Sikh ,Vietnamli aileler bu cocuklari tamamen kendi nufuslarina gecirmislerdir.
    Dikkat edin Hiristiyan ailelerin cocuklari baska dinlerden yada etnik kokenlerden olan ailelere verilmistir ve bu olay devam etmektedir.

    Komsumuz mesela Malezyali musluman bir aile sari sacli ,mavi gozlu aslan gibi bir ogullari var ve musluman adetlerine gore yetisiyor. Bu cocuk uyusturucu muptelasi Gallerli bir ailenin elinden alinip benim komsularima verilmistir. cocugun biyolojik ailesi ise bir kez bile arayip sormamislardir.

    Simdi olay benim icin burada baslar , benim kisisel gorusum ise sudur;
    Bu cocuklara iyi bir aile ortami saglandiktan sonra iyi bir egitimle parlak bir gelecege sahip olacaklarsa ne fark eder aile muslumanmis , hiristiyanmis yada budistmis.
    Yani kendine,cevresine,yasadigi topluma ve insanliga yararlari dokunacak pozitif dusunen bireyler,insanlar olsunlar da onemli olan sey odur. Verildikleri ailelerin dinlerinin , dillerinin ,etnik kokenlerinin bence hic bir onemi yokdur bunu kurcalamak da ayrimciligin taaa kendisidir.
    Mademki cok kulturlu,cok dinli bir toplumda yasiyoruz ve bunun nimetlerinden yararlaniyoruz bence artik asmaliyiz bu din ve koken meselelerini.

    Bizim Britanistan daki :) vaziyet bundan ibaretdir ve bende bir iki kelam yazip kurtlarimi dokeyim dedim.

    Kaleminize zeval gelmesin.

    YanıtlaSil
  2. hocam öncelikler eyvallah, bizi britanya´daki durumdan haberdar ettigin icin. Tahminimce böyle bir durumda Britanya´da cocuklarimizi müslümanlastiriyorlar diye bir reaksiyon olusmuyordur. Türkiye kökenlilerin hassasiyeti su noktada basliyor, olurda bir gün (ideal kosullarda)cocugumuzu geri alirsak, kültürel olarak biraktigimiz yerden devam etmek isteriz diye basliyor. Ve yanlisimiz su bizde insan haklari sadece kendimiz magdur oludugumuz zaman ihtiyac duyulan bir sey. Din olayinin kolay kolay asilacaginin düsünmüyorum, henüz o noktaya gel(e)medik. Almanya´da söyle projelerde var, sartli tahliye olan suc islemis genclere hizmet veren seehaus diye bir kurum var, haliyle dini bilgi falan da veriyorlar. Ama bu insanlar müslümanlarin ve türklerin suca bulastigi icin yolda selam bile vermedikleri genclerle ayni mekanda yasayip onlari rehabilite ediyorlar. Madem böyle bir hassasiyet var ve genclerin ayni dini, kültürü, gelenegi almalari cok önemli, o zaman toplumu bu yönde tesvik etmek gerekiyor. Bizim kurumlarimiz biraz da tribünlere oynuyorlar, bu konu her zaman prim yapar:)Göcmen perspektifi acisindan daha öncelikli konular oldugunu düsünüyorum:-)
    Britanya illerine cok cok selamlar

    YanıtlaSil