mektubunuz, göndermek istediğiniz ülkeye ulaştı...mı acaba?



özelleştirme, güzelleştirememe ve otomatik pilotlu hizmet sektörü üzerine...


"merhaba, ben deutsche post'un otomatik telefonda sorgulama hizmetiyim. benimle konuşabilirsiniz. en iyi şekilde anlaşmamız için, lütfen konuya ilişkin önemli kelimeleri kullanınız..."

iki gündür buna benzer bir cümleyle açılan telefonlarda telef oluyorum. benim için kıymetli bir şeyi, her zamanki gibi iadeli taahhütlü istanbul'a yolladım. yıllardır yaptığım şey. daha bir kere de şaştığını görmedim kendi üzerimde. hah, türkiye'deki adres karışıklıkları yüzünden kaybolan bir iki mektubum, iadeli taahhütlü yollamadığım için nereden çıktığını bilemediğim birtakım belge facialarım oldu. olur yani, insanın başına gelir. mektuptur, kaybolur; pakettir, yerine ulaşmaz. öyle gıcık gıcık davranmanın pek alemi yok. en çok en çok "yeaa hep benim başıma geliyor böyle şeyler" der ve murphy'ye bi selam çakarsın. iki küfredersin, rahatlarsın. mektubu sigortaladıysan, başın da ağrımaz. zaten eğer mühim evrak gönderiyorsan postayla ne işin olur? onu havaalanından biriyle yollayacaksın. en temizi.

neyse işte, maddiyatı sıfır noktasında, maneviyatı tartışılmaz üç kâğıt parçasının akıbetini öğrenmek için sisteme girdiğimde karşılaştığım ekran, şu oldu.

mektubum, kazakistan'a ulaşmış.bunu görünce dumura uğrayan bünyem, elime tutuşturulan kâğıttaki numarayı aradı "şey nası bi yannışlık oldu acebaa" diye sormak niyetiyle. neye niyet, neye kısmet tabii ki. girizgahta kendine yer bulan ablamız, onunla konuşmamı rica ediyor; ama anladığı dilden! hanımkızımız "müşteri hizmetleri" kelimesini anlamıyor mesela. "çalışan" kelimesini anlamıyor. ben ki, teknolojiyle o kadar haşırneşir bir insanevladıyım, onunla anlaşamıyorum. sinirlenip telefonu kapatıyorum. kendisinden alabildiğim tek bilgi, gönderimin dün "istediğim ülke"ye ulaştığı. orda kazakistan denmiyor. allah allah!

klasik olarak "yarın postahaneye gideyim. orda hallederim işimi. insan görürüm hiç değilse" diyorum. hani son çare budur. hizmet telefonlarından bir şey çıkmaz, gider olay yerinde işini halledersin. halledebilirsen!

akıbeti belli olmayan gönderim (temsili)


meğerse postane "postbank" olmuş yıllar önce. bu hizmeti vermiyorlarmış. haydaaaa! alexanderplatz'ın göbeğine koskoca postane yapmışsın, meğer bankaymış ya o! abi mektubu göndermeye sıra gelince, burdan gönderebiliyorum da; hakkında soru sormaya gelince neden burdan soramıyorum ki?! ben bu düşüncelerle dellenirken, hanımablamız bir de espri patlatıyor "ee neticede o tarafa doğru gitmiş, yön doğru sanki". tam ihtiyacım olan şey! kendisine, berlin-istanbul arasının yaklaşık iki bin kilometre; kazakistan istanbul arasının ise yaklaşık dört bin kilometre olduğunu söylüyorum. "aa öyle mi" diyor. evet hanımabla, öyle!

kendisi bana bir numara daha veriyor, "ben olsam burdan arardım" diyerek. o numarayı arıyorum, bir müddet otomatik pilotta seyahat ettikten sonra, sonunda bir insan sesi duyuyorum. insan sesi bana "bizler sadece almanya içi gönderilerinizde yardımcı oluyoruz" diyor. eveeeet, ayrımcılığa bak sen hele! "e beni siz bağlasanız birine" yok, o da olmuyor. karşımda insan bulmanın verdiği hararetle biraz sinirli konuşuyorum. "anlaşıldı, sizden de bize fayda yok" diyerek kapatıyorum telefonu. yine başa dönüyoruz...

deutsche bundespost, 1995 senesinde özelleştirmeye açılmış. bugün, %30'u devletin elinde bulunan yeni adıyla deutsche post ag,  maşallah özelleştirmenin süper hiperliklerini komple bize sunuyor. kâr üzerine kâr yaparken, insanları işten atıp, postaneleri kapatıyor. bilemiyorum, dikkatinizi çekti mi, çekiyor mu, hiç umursadınız mı; ama postaneye gitmeden mektup attığınız o sarı kutucuklar günden güne azalıyor. mektup toplanma zamanları kısıtlanıyor ve ne hikmettir ki, bu memlekette hâlâ deli gibi mektup yollanıyor!

birçoklarımız için pek anlaşılır bir şey değil. neticede çatır çatır bu blogu okuyorsanız, geldiğiniz yer belli. ben hayatımda türkiye sınırları içinde bir kere mektup attığımı hatırlamam. bizim eve mektup geldiğini de hatırlamam ayrıca. faturaları saymıyoruz tabii. mektup işleri annemlerin zamanındaymış, işte yok teknoloji gelişmiş vesaire. o teknoloji gelişmiş; ama mektup, kart atma alışkanlığı olan ve her üç güne bir yeni geçici sokakları kurulmayan şehirlere sahip almanya'da bu hareket varlığını sürdürmeye devam etmiş. nostaljik bir şey değil, keyifli bir şey olarak devam ediyor üstelik de mektup ve kart atmak işleri buralarda.

en basitinden size şöyle diyeyim öğrenci kısmısı. ödevlerinizi teslim edeceğiniz gün, postane damgası geçerli sayılır. yani gece on ikiye kadar açık olan bir postane bulursanız, ödevinizi o dakikaya kadar teslim edebilirsiniz ve bir sorun çıkmaz. okula teslim edecek olursanız eğer, o vakit öğlen okul postanesi kapatılana kadar teslimi gerçekleştirmeniz gerekir. lütfen samimi olalım. hiç mi son dakikaya iş bırakmadık?

iki sene önce tam bu zamanlar teslim etmem gereken bir ödevim vardı ve ben o ödevi yapmaya bile son dakikada karar vermiştim. bütün bir gece yazıp, gündüz işe gidip, akşam da almancasını kontrol ettirdiğim ödevi, saat on ikiye kadar açık olan postanede damgalatmam gerekiyordu...

evet, berlin'de bundan üç beş sene önce ku'damm dolaylarında böyle bir postahane vardı. çok iyi biliyorum. zoo civarındaki postane tam da bu işler içindi. gece on ikiye kadar açıktı. zaten orada ödevlerini son dakikada yetiştirmeye çalışan öğrencileri görürdünüz. internetten tekrar sorguladık, hâlâ orda durması gerekiyordu...yok! o da postbank olmuş! böylelikle acı bir tecrübe ile, berlin'deki son on ikiye kadar acil durumlar için açık olan postanenin de yok olduğunu görmüş oldum.
kapatılan postanelerden ilki değildi, sonu hiç olmayacaktı belli ki.

birçok postanenin genel olarak bankaya dönüştürülmesi, birçok marketten paket ve mektup yollayabilme hizmetiyle, "çok gelişmiş hizmet ağı" sunduğunu düşünen alman posta hizmetleri, git gide insansızlaşıyor. insansızlaşmayı geçtim, kalifiye eleman bulup da derdimizi anlatamıyoruz ki. banka olmayan postane nereden bulabilirim, hiçbir fikrim yok. hizmet sunumu kapsamına, şikayet ve sorun dinlemek girmiyor anlaşılan.

hayır, özelleştirdiniz bir de üzerine hotline'lar kurdunuz, call center'lar açtınız...abi onları da insansız bıraktınız! onu nasıl becerdiniz ya hu! vodafone'u aradığımda da hep başıma aynısı geliyor; ama hiç değilse orda bi "kundenbetreuung" diyerek kendimi insanlı hava sahasına atıyorum. hoş, orada da leh aksanıyla konuşan arkadaşlara denk geliyorum ve tüm samimiyetime rağmen çoğunlukla işim hallolmuyor dilsel sorunlardan ötürü. almanya içinde call center kurmanın maaliyeti, hizmet kalitesinin düşüklüğüne rağmen sınır ötesine gitmeyi daha cazip kılmış. global playerlar, seveyim sizi!

şimdi cümlelerimi nasıl toparlayacağım diye düşündüm de, temel hizmetlerin özelleştirilmesine kafam apayrı girsin diyerek bitirmek istiyorum. niyeyse hep "eskiden daha iyiydi yaa" demek zorunda bırakılıyoruz işte. özelleştirme iyi de çevresi kötü diyecek olan hasan von keyif'e ise, atların yaptığını eşekler yiyor demek istiyorum sadece.


ps: posta hizmetlerine bir mail attım.mailde hem sorunumu, hem de otomatik cevap hizmetinin nasıl can sıkıcı olduğunu anlattım. kendileri bu mailimi de otomatik olarak cevapladılar. benden sabırlı bir bekleyiş içine girmemi istemişler. sorunumu ilgili makama iletmişler. sağolsunlar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder