gel alaka!

kaynak: itü sözlük görseller

[bu yaziya ilham veren röportaj burada, ister okuyun ister izleyin]

"gelirken ingiltere ve türkiye arasında bir karşılaştırmaya girmemeye dikkat edeceğimin sözünü verdim kendi kendime."

ne kadar da iddialı bir "söz"! oysa adim attigindan itibaren mukayese basliyor. mukayese söz konusu oldugunda fark etme ve tefrika basliyor. geldiginiz yerden, orada biraktiginiz insanlardan, o güne kadarki sizden "ayrilmaya" basliyorsunuz. "orada yabanci, burada almanci" olmanin hikayesi orada gizlidir, tafsilati sonraya kalsin.

"çünkü her ülkenin farklı gerçekleri var. yaşam standartları ve tarzları birbirinden oldukça farklı." türkiye'deki bazi seyleri "görmezden gelinemez", "yok sayilamaz", "susulamaz", "kabul edilemez" görüp elestirmeye basladigimda etraftan aldigim cevap... en son annem verdi bana bu ayari! cok da makul geliyor kulaga ilk basta. ama yillardir maruz kaldigimiz bütün sacma uygulamalarin kilifinin tam da burada oldugunu da unutmamak lazim. basörtüsü ile üniversiteye girilememesi veya kürtcenin yasaklanmasi elbette bosuna degildi! avrupa'dan veya dünyadan örnekler getirmenin de anlami yoktu cünkü ne güzel bahaneli isim tamlamamizdin sen "türkiye'nin kendine özgü sartlari". "akıl tutulmamiza" yaptigi önemli katkilar icin tesekkür edip bu gercekle yüzlesmemizin zamani geldi bence.

cünkü "ancak bir de değişmeyen evrensel gerçekler var." ve "farklı bir yere çıktığımızda, mesela yurtdışı, farklı gündemlere, farklı hayatlara bakmaya başladığımızda bizim aslında normal gibi algıladığımız şeylerin anormal olduğunu fark ediyorsunuz." fakat bu gercegi ülke geneli olarak henüz özümseyemedigimiz icin "cemevi" meselesini hala tartisiyoruz mesela. ne diyeyim; cekilecek cilemiz, "kaybedilecek yillarimiz" bitmemis demek ki.

bu yazinin konusu, videonun giris kismi olacakti aslinda.

"gördügüm kadariyla türkiye’deki basin kültüründe yurtdisindan yayin yapmak, yurtdisindan gazetecilik yapmak unutulmus." ve sonrasinda taninmis yurtdisi temsilcileri: ufuk güldemir, sedat ergin, mehmet ali birand, ertugrul özkök. reha muhtar ve yasemin congar'i da ekleyebilirsiniz bu listeye.

ve tabii benim de alman gazetelerini okurken "fark ettigim" durum: "ingiliz gazetesini aciyorsunuz, the guardian'i aciyorsunuz, bir sayfa mozambik'ten izlenim, bir sayfa brezilya'dan izlenim, öbür sayfa bambaska bir dünyadan izlenim."

türkiye'nin disariya ne kadar kapali bir ülke oldugunu ancak ülke disinda algilayabiliyorsunuz. en azindan bende öyle oldu. konuyla ilgili günlük hayattan bircok misal zikredilebilir. basli basina basina bakmak bile ögretici oluyor. afrika'daki bir ic catismanin almanya'nin ciddi gazetelerinden sürmanset verildigini görünce "uyandim" meseleye. türkiye'deki gazetelerin dis haberlerine "alici gözle" baktiniz mi bilmem ama cogu "basbakan suraya gitti", "cumhurbaskani falancayi agirladi", "disisleri bakani filanca ülkeyi ziyaret etti"den mütesekkil. bundan gayri "sözde soykırımi oylayacak olan senato/alt meclis", avrupa birligi ve de enerji-dogalgaz temali rusya haberleri var. ki bu son iki baslik ekonomi sayfasina da "meze" olmakta. berlusconi'nin zamparaliklari var bir de, unutmamak lazim! sinir komsumuz suriye'den ancak orada isler cigrindan ciktiginda haberdar oluyoruz. bir de bayramlarda tellerin üzerinden atilan hediyeler vardi, hakkini yemeyelim! herhangi bir ülkenin tarihini, kosullarini, gündemini bilen, takip eden kac kisi var? herhangi bir ülke bir sekilde gündemimize girdiginde [ki genelde türkiye'nin taraf oldugu bir kriz oluyor bu] birkac monser ana akim medyada boy gösteriyor, günü kurtariyoruz! onlarin alternatifi de her konu hakkinda edecek 3-5 kelami bulunan televizyon horozlari... [tabir ahmet turan alkan'a aittir] o haftanin menüsünde bir baska ülke varsa "bana faydasi olmayan kliselerin" gevelendigi sözlerle program dolduruluyor. öyle olunca da seviye "esed mi, esad mi?"dan öteye gitmiyor tabii. almanya da erdogan'in ziyaretleri disinda hiristiyan demokrat bir siyasetcinin yaptigi türkiye'nin ab üyeligine karsi cikan aciklamalarla giriyor gündeme. hos, artik "ab üyeligi" gazimiz da kacti, onu da pek umursamaz olduk! bu durumda yapilan klasik yorum da "merkel'in türkiye'yi ic siyaset malzemesi olarak kullanmasi" oluyor. böylece herkes meseleyi tek cümle ile cözümlemenin huzuruna eriyor. almanya'nin ic siyaseti nedir, "entegrasyon" tartismalari etrafinda neler söyleniyor, almanya'daki kimlik meselesi ve almanlik neye evriliyor, islam konusu nasil ele aliniyor, bütün bu konularda kim hangi "cümleyi kuruyor" bilmeden, bilemeden ve daha da önemlisi merak dahi etmeden cözüveriyoruz problemi. yesiller'den veya sol parti'den biri kürt veya ermeni meselesinde görüs belirttiginde veya diyarbakir'i ziyaret ettiginde de "ülkeyi bölmek isteyen dis mihraklar" deyip geciyoruz ne de olsa.

isin daha tuhaf tarafi ise bütün bu "alakasizligimiz"a ragmen bölgesel güc olma "gazimiz". hükmedecegiz ama neye hükmedecegimiz konusunda fikrimiz yok! balkanlardan afrikaya kadar bölge tarihe dayanan bircok avantajimizin oldugu dogru, söyleyeceklerimiz orada yankilanacaktir ama sirf bu yüzden kime ne dedigimizi bilmeden ses cikarmak bizi nereye götürür? herseyi gectim bu "alakasiz akilla" bölgede güc olmak bölgeye ne kazandirir? kendi sinirlari icerisinde trafige nizam veremeyen "ortak akil" ve "insan kalitesi" aleme nasil bir nizam verir, ne teklif eder? herseyi maddiyata döktük; iyilesen ekonomi ve büyüme oranlari, yükselen binalar ve kisi basina düsen gayri safi milli hasila miktari... peki, kisi aklina takilan soru miktari nasil artar?

bölgedeki ülkelere bakip kendine rol bicmek iyi güzel de bölgesel güc olmak onlari gecmek degil bölgede hesabi olan bütün "güc"lere söz gecirmek demek.

avrupa'nin ahlaksizligindan degil türk'ün alakasizligindan kacinmadan o is zor, cok zor yonca!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder