Berlin'in Divaneleri (3): Nir

Nir’in Brunnen Caddesi’ne ilk gelişi 2003 yılındadır. Hayfa’da siyaset bilimi okumuş, ailenin büyüklerinin bütün karşı çıkışlarına rağmen, belki biraz da onlara inat Almanya’da okumayı kafasına koymuştur. 2003’te altı aylık dil kursu için geldiği Berlin’de uzun bir süre bırakın bu bölgenin Museviler için önemini, Brunnen Caddesi’nin varlığından bile haberdar olmamış, Berlin’deki üçüncü ayında dil kursunda tanıştığı bir Fransız’ın ev arkadaşının evden ayrılması üzerine, Ruhleben’deki nefret ettiği yurt odasını terk etmiş ve apar topar Brunnen Caddesi’ne taşınmıştır.


Yırtık, dışadönük, konuşkan ve sıcakkanlı bir genç olan Nir, Brunnen Caddesi’ni iyi bilir. Başka işi yoksa – ki derslere pek gitmediği için yoktur – zamanının büyük bölümünü caddede geçirir. Esnafla pek içli dışlı olduğu söylenemez ama cadde üstünde ve caddeye açılan sokaklarda bulunan bar, meyhane, kafe, kahvehane ve bakkalların hepsine en az bir kere girmiştir. Görünüş itibarıyla bir Türk’ü andıran Nir’in, caddenin en köklü kurumlarından biri olan Kardeşler e.V.’nın kapısından içeriye adım atan ilk İsrailli olduğu doğrudur ama Sefa’ya sorarsanız oraya giren ilk yabancı olduğuna dair rivayete temkinli yaklaşmak gerekir. Bu konu Nir ve Sefa’nın da olduğu bir ortamda tartışılmış, Sefa’nın gür sesiyle, “Arkadaşlar, öncelikle yabancı ne demektir onu konuşmamız lâzım,” demesi üzerine bütün gözler ona çevrilmiştir. Türkçe bilmediği için söylenenleri anlayamıyor olsa da konuşulan konunun bir şekilde onu da ilgilendirdiğini sezmiş olan Nir de tıpkı kahvenin diğer sakinleri gibi Sefa’ya bakmış, Sefa, Nir’in o kahveye adım atan ilk yabancı olduğuna dair tezi şöyle çürütmüştür:

“Bakın beyler, yabancı demek oralı olmayan demektir. Şimdi burası neresi, Almanya. Burada yabancı kimdir? Alman olmayanlar. Yani sen ben hepimiz yabancıyız. Ha bu Nir kardeşimiz yerli mi? Hayır, o da yabancı. Ama buranın kapısından ilk giren yabancı değil. Buranın kapısından ilk giren yabancı, 20 yıl önce burayı devralıp kahve haline getiren Nevzat abimizdir.”

Sefa’nın bu sözleri üzerine konuyu tartışmakta olan kahve ahalisi hayal kırıklığına kapılmış, iri yarı, pos bıyıklı, hakkında burnunun Televizyon Kulesi’yle aşık atabileceğine dair rivayetler bulunan bir kahve sakini, olan biteni anlamayan Nir’i işaret ederek, “Lan Sefa siktirtme belanı. Yabancı derken bu gâvur gibi Türk olmayanları kast ediyoz işte. Bi’ akıllı sen misin amına koyiim,” diyerek konuyu kapatmıştır.

Devamında gelen gülüşmelerle morali bozulan, rengi atan Sefa, içtiği çayın parasını masaya attıktan sonra, Nir’i de koluna takarak kahveden çıkmış, sonra yeni arkadaşının kulağına eğilerek, “Ben işte bunun için Türk mekânlarına takılmıyorum. Hepsi kalın kafalı, zarafet yok adamlarda,” diyerek Nir'i parka doğru sürüklemiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder