gezi direnişiyle beraber yaşamaya başladığımız şu fantastik günlerde, medyada dönüp duran bir "y kuşağı" lafı var. benim de, genel olarak "zekasıyla herkesi büyüleyen apolitik" gençliğe dair bir iki laf etmek geliyor içimden.
öncelikle, y kuşağı, foton kuşağı gibi new age benzeri isimlendirmelere çok şüpheli yaklaşıyorum. batı'nın muhtelif kategorizasyonlarını alıp birebir türkiyeli gençliğe uyarlamaya çalışınca parça parça elde kalması şaşırtıcı değil. söz konusu y kuşağı, 1979-1990 yılları arasında doğmuş, hızla gelişen teknolojiyle ve internetle büyümüş bir nesil. tabii türkiye koşullarında 80'li yıllarda yaygın internetten bahsedemeyeceğimiz için, bizim y kuşağının kuyruğu kesilip v kuşağı gibi bir şey oluyor. ama ana fikir çok hızlı davranan, iletişimi şimdi'de yaşayan, ağlar üzerinden anlaşan bir nesil. muhtelif yerlerde "tüketim gençliği" de deniyor. anne-babalarımızdan duya duya büyüdüğümüz, "her şeyin 80'ler öncesi ne kadar gerçek ve güzel olduğu" zamanları görememiş ve göremediği bir gerçeklik üzerinden daima eleştirilmiş bir nesil.
"siz kolaya alıştınız, her şey elinizin altında"
"eskiden bir kıyafeti senelerce giyerdik, siz bir sene giyip atıyorsunuz"
"hamburger çocuğusunuz siz, fast foodla büyüdünüz"
"bizim zamanımızda (insert: göller / arkadaşlıklar /aşklar / hava / sokaklar) daha temizdi, şimdiki gibi değildi"
bizden önce sağlarla sollarla ayrılmış, ilticaya karşı durmuş, darbenin ağırlığını yaşamış bir kuşağın, "gerçek" olamayan, kopya çocuklarıydık biz. öyle istediğimizden değil, hatta öyle olduğumuzdan da değil. ama yıllar yılı "işte apolitik özal çocukları" dendikçe öyle olduğumuza inandık. kendi anne-babamız, varoluşumuzun en sağlam temeli bize böyle hitap ediyorsa haklı olmalılardı, biz eksiktik, yarımdık ve artık asla bütün olamayacaktık.
halbuki, zannedildiği gibi "gezi" ile politik olmadık biz. bir sabah uyanıp internette kedi videolarından gaz maskesi yapımına geçmedik. upuzun bir süreçti yaşanılan, gezi ise bunun sadece patlama noktası oldu.
"dünyanın en apolitik neslini sokağa döktün, bravo akp" yazılarını görünce gülmüyor değilim. ama bunca insana yapılan haksızlığa da için için üzülüyorum. son kullanma tarihi geçmiş politiklik tanımları bugüne oturmuyor diye, bir koca nesil apolitik olmakla itham ediliyordu yalnızca. 68 kuşağı en temel haklar için çatışıyordu, insanlık ve eşitliğin var olmasına uğraşıyordu hani ya, belki o yüzden 2000'lerde hayvanlar hakları için ses yükselten gençler onlara fazlaca "rahat" geldi. LGBT pride yürüyüşleri yine aynı kuşak için oldukça kafa karıştırıcıydı. "solcu kızlar"ın makyaj yapmaktan bile kaçındığı, doğrusunun bu olduğuna inanılan bir perspektiften bakıp, baştan aşağı dikkat çekmek için renklere bulanmış drag queenleri, istanbul'da bir slutwalk yapamasa da daracık eteğiyle bas bas bağıran kırmızı rujlu kadınları okumak kolay olmadı. her şeyin saf ve temiz olduğu o eski zamanların ideallerinde, kadın ve erkek ancak yoldaş, bacı ve abi olduğundan, sokakta rahatça öpüşmek istemenin aslında ne kadar da politik bir duruş olduğu anlaşılamadı. gezi direnişinden önce aynı kişinin hem lgbt haklarını hem başörtüsünü desteklediğini görmek, bir önceki nesil için "kafası karışmış herhalde, 80'ler sonrası tabi" manasına geliyordu.
oysa biz yıllar yılı sırf kendimiz gibi olabilmek, tür ayırt etmeden tüm masumların yanında durabilmek, kadın erkek, dindar ateist demeden herkesin beraber var olabilmesi için kendimizce çıkış yolları arayıp duruyorduk. içimize kodlanmış cemaatçilerle, kemalistlerle yıllar süren boğuşmalarımız vardı. politik olmak yalnızca ezberden -izm'ler okumak, büyük isimleri cümle
içinde kullanmak, ötekileri dışlayan bir taraf seçme eylemi değildi. okul kantininde çay içmelerimiz, sabah dudağımıza sürdüğümüz rujumuz, başımıza sardığımız örtümüz zaten ister istemez politikti.
"sabahtan akşama kadar napıyorsun bilgisayarın / telefonun başında" diyen 50 yaş ve üstü zannederim artık neler yapılabildiğini biraz daha çok anladı. bu acıdan bu kadar çok mizah çıktıysa, sözlüklerin, twitterın, popüler kültürün, zaytung'un sayesinde, jamiryu'ların, o bayan şu şekil giyinir'lerin katkısıyla oldu.
yeni politik olma halimiz, en çok da kendini, kuşağını ve acılarını doğal olarak son derece ciddiye alan bir neslin, her şeye gülmeye çalışan yeni nesle şüpheyle yaklaşmasından anlaşılamıyordu. oysa gülmek, dalga geçmek, mizaha vurmak ve hem kendini hem de hayatı o kadar da ciddiye almamak, acıyla baş etmenin bir başka yoluydu. "size her şey oyun gibi geliyor" demiş olanlar, bugün ortaya çıkan mizah karşısında şaşkın. ama onlar da gülüyor, çünkü dalga geçebilmenin özgürleştirici ve güçlendirici halini tattılar. bugüne dek nefret, tapınma yahut korku abideleri olan "kocaman" politikacıları gülünç hale getiren bir nesil gördük hep birlikte, çok sevdik.
velhasıl, kimileriyle aynı gazeteleri okumuyor diye, kimileriyle aynı partiye oy vermiyor diye, hatta oy vermiyor diye "apolitik" addedilen çocuklar, içlerinde tuttuklarını dışarı çıkarıverdi. bir önceki nesil için ne sokak hayvanları için uğraştığımda, ne taciz eden her adamı ifşa edip bas bas bağırdığımda, ne önümde babası yaşında bir adam tarafından taciz edilen ortaokul öğrencisini kurtardığımda, ne polisle dalaştığımda, ne elimdeki bira şişesini yere atıp kıran otel güvenlikçisinden şikayetçi olduğumda, ne küresel iklim değişikliğiyle insanların beynini oyduğumda, ne on dört yaşımda beni taciz eden adamları güvenliğe bildirdiğimde ve yine de kıyafetlerimi "topluma uygun" hale getirmediğimde, ne muhtelif ortamlarda muhtelif azınlıklardan ve muhtelif ötekilerden bahsettiğimde, ne de okuyup yazdıklarımla bir türlü "politik" sıfatını hak edememiş olan ben, ne hikmetse gezi için berlin'de sokağa atınca kendimi, bir anda politik oldum. içim burulmadı değil, ama olsun, ne yapalım, buna da razıyız. biraz daha anlaşıldık, köprüler biraz daha yıkıldı artık.
şimdi daha az kategorizasyonla, daha çok beraberlikle, en çok da gülmelerle, güzel günlere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder