pürmelal

güzel arkadaşım, bi' dinle!

küçüklüğünden beri içinde bulunmadığı "cephe"nin okumuş, aydın, entelektüel, sorgulayan addedilmesinden ve buna karşı içinde bulunduğu grubun, camianın ise taşralı, "kendini gerçekleştirememiş", soru soramayan, cahil kabul edilmesinden, böyle ele alınmaktan kendisine gına gelmiş olabilir ama hilal kaplan gibi mızıkçılık etmeden dinle. gezi parkı eylemlemcileri arasında görüşlerine katılmadığım birçok insan vardı. oradaki insanların eylemlerinin hepsine kefil olmam gibi bir durum da söz konusu değil ve ben birey olarak herhangi bir yerde olan herhangi bir olayı doğru bulmadığımı ifade edebiliyorum. biriyle gezi parkı eylemcilerinin arasında ideolojik veya duygusal farklılık olabilir, kişi kendisini onların yanında göremiyor olabilir, umrumda değil. sırf bu sebepten dolayı şu süreçte yaşanan şeyleri normalleştirmeye, eylemcileri ve taleplerini itibarsızlaştırmaya, hükümet mensuplarının veya bürokrasinin saçma sapan açıklamalarını, tavrını ve uygulamalarını allayıp pullamaya çabalıyorsan orada benim için sıkıntı başlıyor. her zaman diyorum ak parti mensubu birinin yolsuzluğu veya tecavüzü ak partiye oy veya gönül vermiş herhangi birini hırsız, tecavüzcü yapmaz. bireyin konumunu bu olaya nasıl yaklaştığı belirler. çıkarlar veya particilik ile bir insan herhangi bir "tersliği" savunmaya başladığında değişiyor işin rengi.

evet, gezi eylemleri sırasında "hepsi okumuş çocuklar, aman ne de zekiler" gibi bir pohpohlama olmuş olabilir. benim için mesele akıllıların burada, aptalların şurada olması durumu değil. "otorite" ile sorunu olan, dayatmaları, "ben yaptım oldu"ları kabul etmeyenlerin, çevreyi kalkınmaya, özgürlüğü güvenliğe, bireyi topluma öncelikleyen insanların kahir ekseriyetinin kendini gezi parkı tarafında konumlandırmasını gayet normal ve anlamlı buldum sadece. gezi parkı eylemcilerinin hepsinin "süpper" insanlar olduğunu iddia etmek gibi bir saçmalık yapacak değilim böyle düşünenler onlar arasında yer aldılar diyorum.

gezi yürüyüşlerine katıldım. kalpaklı bayraklara, mustafa kemal'in askerlerine rağmen katıldım. onlar orada diye orada değildim, onların orada olması da orada olma kararımı değiştirmedi. hatta orada herkesin olduğu onlar da görsün, sen de gör diye katılmama fazladan anlam bile yükledim belki.

ama herşeyin başında orada olmak istediğim için katıldım. yaşananlara duyduğum öfkem orada olmamak için kendimi kandıracak cümleler kurabilmeme imkan vermediği için katıldım belki de. birey olmanın duracağın yeri başkaları üzerinden belirlemeyi bırakmakla başladığını düşünüyorum.

bir insana kıyafetinden, inancından, düşüncesinden dolayı şiddet uygulanması kabul edilebilir değil. başörtülü birine bir kişi veya grup böyle birşey yaptıysa bunun anlaşılabilir, mazur görülebilir tarafı yok. insanların tepkisi ise olup olmadığı kesin olmayan bir olay üzerinden gezi parkı eylemlerinin değersizleştirmeye çalışanlaraydı ki, bu yapılan tam anlamıyla muktedirin sindirme ve susturma girişimiydi. ona bile "mağdur başörtülü olunca kanıt diye tutturuyorsunuz!" diye çemkiren oldu.

malumunuz türkiye sıkıntısı bol, derdi kendi kendine yetebilen dünya üzerindeki yedi ülkeden biri. ve mesela murat menteş'in dediği gibi "psikolojik duvarlar, hayali bariyerler var." ve "ferhan şensoy’un tiyatrosuna gidemezsin başörtülüysen. uzun saçlı bir genç adam camiden içeri adım atmakta zorlanır." bunlar yokmuş gibi davranmanın kimseye faydası yok. aksine, aşmaya çabalamamız gerekiyor.

ve evet, murat menteş'ten çok rahatsız oldu mahalle sakinleri ve o bugün yeni şafak'taki son yazısını yazdı. pekiyi neyi, nasıl, hangi müşterekte konuşacağız, konuşabileceğiz? yaşananlara kılıf uydurmak için kırk takla atan, "ama"yı cümlelerinden eksik etmeyen, hepsi birbirinin aynı şeyleri söyleyen sıkıcı insanları dinlemek sizi memnun mu edecek?

artık internet çağındayız, insanlar her gün her yazarı gazeteye hatta ülkeye bağlı kalmaksızın okuyabiliyor. murat menteş gidip ana akım bir gazetede de yazabilir, yazdıklarını yunanistan'ın bir kasabasına yerleşip internetten de yayınlayabilir, hiç yazmayıp kitap yazmaya da yoğunlaşabilir, mesele değil.

asıl sorun aranızda farklılığa, farklıya ne kadar söz hakkı, yaşama alanı tanıdığınız. dar çevrenizde ondan gayrısını duymamanız, cümlelerinizin hakikatten aldığı payı arttırmıyor. bir cümlenin çok kişi tarafından sıkça tekrarlanması saçmalığını [maalesef] azaltmıyor.

elimizde bir video var. yazdıklarımı buraya kadar okuduysan, biraz daha zaman ayırmanı ve videoyu izlemeni rica ediyorum. sonra biraz düşünmeni. "ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlat" demeyeceğim. yine "ama"ların arkasına sığınacaksın, mevzilere saklanıp cümlelerinle safları sıklaştırmaya, şiddeti aklaştırmaya çalışacaksın diye korkuyorum. düşün sadece, kendine dürüst oluncaya kadar. bir gün oturup sohbet ederiz belki, bir arada nasıl yaşayabileceğimize kafa yorarız. gruplar, partiler, cemiyetler, cemaatler... kıcaca başkaları olmaz. başbaşa, biz bize oluruz ve cümleler kurarız önce kendimize, sonra birbirimize.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder