bir almanci iki alinti

son günlerde karsima cikan almancilik hakkindaki iki yaziyi asagida paylasiyorum.

"almancilik" kavraminin köse yazilarinda konu edildigine pek sahit olmuyordum, ilginc geldi, yyazilanlari yorumsuz paylasiyorum.

iki yazida da katildigim yerler oldugu gibi katilmadigim yerler de var, belki bir gün yazarim, kim bilir?

Alamancı efsanesi bitiyor

Türkiye’de ihracatın yerlerde süründüğü yıllarda Alamancılar alemin kralıydılar. Hem akrabalar, hem dostlar, hem konu komşu hem de esnaf onların yolunu gözlerdi. Geldiklerinde piyasa canlanır, ticaret erbabı şenlenir, çaylar demlenirdi.Hava o biçimdi. Adlarına şarkılar türküler bestelenir, filmler çevrilirdi. 70 sente muhtaç olduğu günlerde Türkiye’nin can simidiydiler. Tüylü şapkalar, kalın kravatlar, Türkiye’dekilerin gıpta ile baktığı arabaları ile imrenilen, kız verilmek istenen, iç güveysi damat gönderilen gözdelerdi.

Merhum Turgut Özal sonrasında Türkiye ekonomik olarak büyümeye başladıkça Alamancıların havası da kaçmayı başladı. Son on yılda ise hem Türkiye’nin 200 milyar dolarları aşan ihracatı hem de Alamancıların azalan döviz girdileri sebebiyle büyüyen ekonomi içinde devede kulak gibi kaldılar.
Hani olsa da olur, olmasa da olur dercesine…

Şimdilerde ise işler iyice tersine dönmeye başladı. Hala Almanya’ya gelmek isteyen Türkler olsa da Alamancılara bakış imrenme yerine “hala Alman’ın kahrını mı çekiyorsun” noktasına gelmiş vaziyette. Hele de Kayseri gibi gelişmiş şehirlerde yaşayanlar Alamancılara “ne işin var orada” dercesine acıyarak bakıyorlar.
Birçok Alamancı da artık bu durumun farkında. Daha iyi yaşam şartları, daha iyi gelir ve olmayan entegrasyon endeksli ayrımcılık eziyetleri Türkiye’nin cazibesini artırıyor. Dönüş hayallerini kuvvetlendiriyor.
Değişen hava sebebiyle artık Alamancılar hava atmak yerine çarşı pazar gezilerinde mümkün mertebe kendilerini gizlemeye çalışıyorlar. Bunda hem dramatize edilen Alamancı eksenli sorulara muhatap olmama var, hem de eskiden kalma alışkanlıkla kazık yememe endişesi…

Görüştüğüm bir esnaf Alamancı beklentisinin ticari piyasada çok kalmadığını, buna karşılık oto tamir sektöründe arttığını söylüyor. Bu ifadeler de eskiyle kıyaslandığında efsanenin çizik yediğinin bir diğer göstergesi…
Esnaf aynı zamanda iyi bir gözlemci. Alamancılar kendilerini saklamaya çalışsa da büyük çoğunluk esnafta olduğu gibi kendisinin de Alamancıyı hemen tanıdığını ifade ediyor. Nasıl? diye soruyorum.
“Sürekli ‘Ya’ diyorlar. Bir diğer belirgin husus ise giydikleri ayakkabılar. O tür ayakkabılar burada pek yok. “Ama ben onları tanıdığımı baştan hiç belli etmem.” notunu da cevabına eklemeyi de ihmal etmiyor. Niçin? deyince..
“Tanındıklarını anladıkları zaman hemen kazık yeme endişesine kapılıyorlar. Ben alışverişi sakin sakin yapıyorum. Gitme zamanları gelince memnuniyetimi belirterek nereden geldiklerini soruyorum. O zaman Alamancı olduklarını ifade ediyorlar. Hiç belli etmediklerini söylediğim zaman da çok hoşlarına gidiyor.” diyor.

Esnaf cephesi böyle. Ya medya cephesi. Orası tam olarak kaybedilmiş vaziyette. Türkiye’de şimdilerde çok meşhur olan buradan gitme bir pedagog konu Alamancılara gelince reytingler hemen düşmeye başlıyor tespitini ifade ediyor. Büyük paralar harcanılarak yapılan gurbetçi belgeselleri neredeyse hiç reyting almıyor. O yüzden Türkiye medyası bizi unutmuş vaziyette desem abartı olmaz.

Ya akraba cephesi… Oradaki beklentilerde de bir daralma bir azalma var. Alamancıların neredeyse yüzde 100’ü eskiden anne-baba akraba ziyareti için Türkiye’ye giderlerdi. Ölümler, Almanya’da büyüyen çocukların yabancılıkları, yılda bir kez ile mevcut samimiyetlerin artırılamaması yüzünden bu ziyaretler de yön değiştirmeye başlamış bulunuyor. Hala geziler büyük oranda akraba ziyareti için yapılıyor olsa da ucuz tatil imkanı sunan tatil beldeleri sebebiyle gezilere yeni bir boyut eklenmiş bulunuyor. Tatilin bir kısmı tatil beldesinde, bir kısmı yolda bir kısmı da akraba ziyaretinde geçiriliyor.

Ne yazık ki dönüşüm sürecini negatif olarak tamamlayarak Türkiye’ye Almanlar gibi sırf gezi için giden ve sayıları giderek artan Türkler de var.

Netice olarak bizim efsanemiz olan Alamancılık için bitiyor değil, bitti de diyebiliriz. Efsanenin ömrü 50 yıl sürdü. Şimdi Türkiye beklentisine girmeden Almanya’da ve tabii ki diğer Avrupa ülkelerinde de kendi gerçekliğimizi kurmak zorundayız.

Efsaneden gerçekliğe ikinci 50 yıl başlamış bulunuyor. Rabbim hayırlara vesile etsin.

Almancıların efsanesi bitebilir, ama acınmaya ihtiyaçları yok 

Son zamanlarda ‘Almancı’lara vurmak moda oldu. Almancı derken yanlış bir kelime kullandığımın farkındayım. Ama şu an meseleyi anlatmak için başka çare yok. Son olarak da değerli yazarımız Mahmut Çebi “Alamancı efsanesi bitiyor” diye yazdı.

Mahmut Çebi’nin yazısında Avrupa’dan gitme bir bilim adamının Türkiye’de Alamancılardan söz açılınca reytinglerin, yani ilginin hemen düşmeye başladığı sözünü aktarıyor.

Mahmut Çebi yine bir esnafın ağzından Alamancıların Alamancı olarak tanınmak istemediklerini, tanındıkları zaman kazık yeme korkusu yaşadıklarını anlatıyor.

Alamancılar ile ilgili söylenen, ama pek hoş olmayan başka şeyler de var.
Türk kültürüne uzak kalmaları gibi, Türkçeyi bozuk konuşmaları gibi, köylü kalmaları gibi.
Bazen de o kadar aşırıya kaçılıyor ki, sanki Alamancılar acınacak duruma düşmüş zavallı insanlar.

Yukarıdan kuş bakışı bakıldığında görülen bir şeyler var.
Avrupa’nın artık eski Avrupa olmadığı doğru.
Artık eskiden olduğu gibi o fabrikadan çık bu fabrikaya gir Avrupası yok.
Burada da artık okula önem vermeyen, meslek veya üniversite eğitimi almayan için rahat bir hayat kalmadı.
Ancak bunun dışında Alamancılar denen insanlar ile ilgili çok şeyin abartıldığını görüyoruz.

Alamancılar gerçekten acınacak durumda gariban insanlar mı?
Asla!

Sanki burada biraz da kıskançlık ve çekememezlik duyguları kendini belli ediyor gibi.
Bugün bir Alamancının ortalama hane geliri hala 2000 Euro’nun üzerinde (2061 Euro, 2009 NRW).
Bugün hala her sene Alamancılar Türkiye’ye tatile gidiyor, Alamancı diye burun kıvıranlar Avrupa’ya tatile gelmiyor.

Bugün yine hala Alamancılar dünyanın en yüksek sağlık standartlarından birine sahipler.
Alamancılar diye burun kıvırılan Türkiye’de ise 35 yaşının üzerinde birçok insanın ağzında diş yok.
Türk kültürüne uzaklaşmış Alamancılar deniyor.
Eğer öyleyse bu kadar camiyi, kültür derneğini uzaylılar mı açtı ve ayakta tutuyor?
Alamancıların dil konusunda birtakım sorunları olabilir.
Ama bu konuda da insanlarda büyük bir hassasiyet var.
Alamancıların dil sorunu var da.. Peki, Türkiye’nin dar gelirli kesimlerinde, kırsal kesimde geniş kelime hazinesi kullanılıyor da biz mi görmüyoruz?
Alamancıların Türkiye’de kendilerini belli etmek istemedikleri, eğer Alamancı diye tanınınca kazıklanma korkusu yaşadıkları meselesine gelince..
Bu Alamancıların mı hatası? Bu korku niye salındı insanlara?
Demek ki, insanlar hep kazıklanma, aldatılma, dolandırılma vakaları yaşamış ki böyle bir korku oluşmuş.

Ekonomik ahlak, borcuna sadık kalma ahlaki konusunda da Alamancılar Türkiye’de Alamancı diye burun kıvıranlardan, görgüsüz vs. diyenlerden daha ahlaklı çıkar.
Alamancı borç alsa verir, ama borç verdiği zaman alma şansı o kadar yüksek değildir.
Alamancıların kültürüne burun kıvırırlar da, Türkiye insanı maalesef bugüne kadar Alamancı denen insanlara ne deneceğini anlayabilmiş değil.

Çıkıyor birileri Alamancı diyor, birileri Almanyalı diyor, birileri de gurbetçi diyor.
Halbuki bu insanlar kendine ne Almancı diyor, ne Almanyalı, ne de gurbetçi.
O zaman neden bu gurbetçi deme saçmalıkları sürdürülüyor anlamak mümkün değil.
Gurbet sözcüğünü Türk Dil Kurumu sözlüğü, “doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer” diye veriyor.
Halbuki buradaki toplumun büyük çoğunluğu doyup yaşamış olduğu yerden uzak bir yerde yaşamıyor.
Hatta..
Almanya’daki 2.5 milyon Türk veya Türkiye kökenli insanın bir milyonu Almanya doğumlu.
18 yaşına kadarki gençlerde bu oran yüzde 90.
Ama Türkiye’nin kültürlü insanları hala gurbetçi sözünde ısrar ediyor.
Her şeyi çok iyi bildiklerinden midir acaba?

2 yorum:

  1. Bu "dunyanin en yuksek saglik standardi" olayini cok duyuyorum, genelde diger ulkeleri gormemis olanlar soyluyor ve ciddi ciddi inaniyorlar. Boyle bir propaganda var galiba bi sekilde beyinleri yikanmis. TR'de 4 gunde biten bir tedavi icin almanyada 11 ay ugrasmistim. Bi kere saglik hizmeti almak icin doktorun hangi beer gardenda sabahtan aksama kadar oturdugunu bilmen lazim. Ilk terminde once seni bi tartar begenmezse bakmaz, zaten 3 hafta sonaya termin verir seninle birlikte 3 hastaya bakar. Herkes universiteye gidebildigi icin doktor teknik kapasitesi dusuk bir adamdir, yogun calismadigi icin tecrubesi yoktur, 70 model teknik techizat kullanir. Bu sacma sapan hizmet icin sigortaya 300 gayme odersin, 300 de sirket oder. TR'de odedigin para bunun yarisidir.

    Tabi her hizmet boyle, yani su BVG'ye ettigim bedduayla otobuslerin alev almasi lazimdi.

    Almancinin ekonomik ahlaki konusu da cok problemlidir. Kranken cak dukkanda otur, Hartz IV'u somur, samsung galaxy al iste kullaniyorum diye vergiden dus, yol parasini iki kati goster ha boyle liste uzayip gider. Beceriksizler forumu tarihi bi kaynaktir bu konuda, pasaportumu degistirdim jobcenter oder mi diye sormus eleman mesela. Onceki yazilarina da baktim Ismail Kul abimizin anoloji kurma konusunda biraz daha pratik yapmasi lazim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yapim calismalari/tamiratlar dolayisiyla bvg'de veya s-bahn'da bazi aksakliklar can siksa da genel olarak kendilerinden gayet memnun oldugumu söylemem gerek. bunda ögrenciligin ve dolayisiyla semesterticket'in etkisini belirtmeliyim tabii.

      türkiye'de saglik alaninda iyilesmeler oldugunu duysam da orada oldugum zamanlarda allah'a sükür durumun ne oldugunu yakindan görme durumum olmadi, o yüzden tam olarak birsey söyleyemeyecegim. bunun yaninda gecenlerde berlin'de cildiyeci bulabilmek, "termin alabilmek" icin epey ugrastigimi söyleyebilirim. buna ragmen tüm ülkede alinan saglik hizmetlerine ve bunun ne kadari icin "ekstradan" ödeme yapilmasi gerektigine bakinca almanya'nin bu alanda daha önde oldugunu tahmin ediyorum. ama bu sadece tahmin.

      ismail kul'un sadece bu degil diger yazilarinda da katilmadigim bircok yer oluyor ama bu yazida dikkatimi ceken noktalar asil olarak senin belirttiklerinden farkli.

      öte yandan türkiye'deki gazetelerin 3. sayfalari hergün bunun icin mezbul miktarda emsal sagliyor bize ama iki ülkedeki türklerin yaptigi "yamukluklari" siralayarak pek bir yere varamayiz diye düsünüyorum genel olarak.

      Sil