berlin'in havasına suyuna, karısına kızına güven olmaz

böyle yaşamaktan bıktım be usta!

bu aralar berlin'de alışığız havaların bi şöyle bi böyle olmasına. yağmur yağabilir, güneş açabilir, on dokuz derece sıcaklık varken bir saat içinde bu sıcaklık sekiz dokuz derece birden artabilir. bu arada tabi, beynimiz mi aktıı, nevrimiz mi döndüü, bize neler oldu, orası da hikmetinden sual olunmaz allah babamızın şeysi.


bir anda bastıran yağmurun herkesi aptala çevirmesi

inatla ayakkabı değil de sandalet giyerek çıkıyordum son iki üç haftadır dışarıya. güya "ben senden büyüğüm berlin" kafası yaşıyorum. ben sandalet giydikçe basıyor yağmuru namıssız. oysa evden de hava durumuna bakarak çıkmıyorsan ne olayım. şemsiye aldığım gün, etrafta bulut görünmüyor; almadığımda sıçan gibi ıslanıyorum. murphy ve de dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanma olaylarından yeterince haberim var, vurmayın. zaten ölüyüm.

bugün işimi sağlama alayım dedim. bi çıktım önce, on dakika gezindim. gayet serin hava. saat dokuz. ona göre bi eşofman altı giyindim, hava durumuna baktım, fırtına gösteriyor. ayakkabılarımı giyeyim dedim bu sefer. şimdi sakata gelmiyim. okulun kapısına vardım, hâlâ serin, bulutlu falan. "heh, birazdan döktürür" dedim. ne döktürmesi güneş açtıkça açtı, ben durduğum yerde piştikçe piştim. aman neyse dedim de, ayakkabılar ayağımı yakıyor. gözümün önünden şortlu kızlar geçiyor. kendi kara eşofman altıma bakarak hayıflanıyorum. birtakım sarıkayavari mutsuzluk tanımları yapıyorum kendimce. [havaya güvenme]

derken totem motem günü kurtardık. mahalleye geldik. mahalle günlük güneşlik. elimde bir doğum günü hediyesi, çiçek. saksıya öyle iyi baktım ki aklın şaşar. oysa ki bildiğin unutmak için biçilmiş kaftan. ben bu şemsiyelerimi de hep kaybettim ha. kendine aitmiş gibi hissetmiyorsun ki. çiçeği de ya balıkçıda bıraktım, ya da netto'da. onu bile bilmiyorum. bi ara baktım, elimde orkide toprağı var; ama hediye alınmış çiçek yok. o artık sadece fotoğraflarda yaşıyor...[karısına kızına da güvenme, bi çiçek hediye ediyosun, sahip çıkamıyo]

berlin'de suyun %49'u özelleştirildiği için (Public Private Partnership) bi zamlı bi zamlı kullandık ki suyu, aklın hayalin durur bence. abi bu anlaşmalarda ne yazıyo ki, biz bu kadar zamlı su kullanıyoruz deyü insanlar bi toplaştılar. bi referandum oldu. üzerinden epey geçti ama. referandum çalışması başarılı oldu, su mevzuundaki anlaşmalar ortaya döküldü, berlin'in suyunu nasıl da özel şirketlere peşkeş çektiği de açığa çıktı bu vesileyle.
bunun üzerine şirketler, hisselerini devlete geri satmak istediler, zira bu hakları vardı. zararı da devlet karşılayacaktı hem. devlet dediğin ne? sen ben işte. berlin'li zaten 3 kuşak borçlu anasını satayım, hem suyu fazla parayla kullandık, hem de şimdi bu anlaşmaları devlet babamız imzaladı diye bir de borcunu ödemek ile yükümlendirildik. suda da kullanılması gereken bi dördüncü filtre varmış. bu röntgen kontrast maddeleri, doğum kontrol hapları ve hormonlar, bi şekilde kalıyormuş suda. onun için başka bir filtreleme sistemi gerekiyormuş. geçen sene bu konuda "suyun özelleştirilmesi - berliner wasserbetriebe, hamburg wasser ve themes water örnekleri" şeklinde bir sunum yapmıştım. o zaman bayağı bir araştırmıştım işin aslını astarını. hem halk inisiyatifi "su masası" da çok çalışmalar yapmaktaydı. linki takip ederek, almanca okuyanlar mevzuya dair daha derin bilgi edinebilirler. zaten çok kireçli bu su yaaa, içilmiyo edilmiyo doğru düzgün. temizlik yaptıktan sonra bi de sirkeli temizleyici kullanmak gerekiyor. saçma saçma işler. [suyuna hiç güvenmeyeceksin, içinden çok şiddetli kazık çıkabilir]







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder